Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Siyaset ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi. Yazın dünyasına yayımlanan şiir ve eleştirileriyle girdi. Reklam yazarlığı ve gazetecilik yaptı. Cumhuriyet, Güneş, Özgür Gündem, Aydınlık gibi günlük gazetelerde yazıları ve röportajları yayimlandı. Ardından haftalık 'Deli' dergisinde yazdı. Halen 'Leman' dergisinin yazarları arasında yer almış bir takım sorunlar nedeniyle ayrılmıştır. Şuan "Şizofren" dergisinde yazmaya başlayacaktır. İnsan-dünya ilişkisini, duygular ve olaylar karşılaştırması yaparak anlattığı çoğu eserinde hayatı sorgular. Gündelik zorunluluklardan, en temel ihtiyaçlardan ve insanın vazgeçemediği tutkularından bahseder. Eserlerinde yoğun bir melankoli ve karamsarlık fark edilir. İnsanın iç yolculuğunu melankolik bir dille anlatan bir yazardır.
YOK KARŞILIĞI YÜZÜNÜN
Senin sana rağmen bir yüzün var
herkesin ilk aşkına benzeyen
beklemek kadar acı, anlamak kadar zor
nedensiz ölümlerin suskunluğu gibi
yok karşılığı yüzünün
Senin sana rağmen bir yüzün var
herkesin ilk aşkına benzeyen
Yakınlaştıkça imkansız uçurumlar
nedensiz hayatların o büyük acısı gibi
yok karşılığı yüzünün
KARANLIK KOKULU OTLAR
Ölüm, sizin eve sığınan kimsesiz bir çocuktu
Sen ondan öğrendin kendine ne kadar uzakta olduğunu
Ölüm düşürdü seni ruhunun gurbetine
Ve büyük bir yalandan kurtardı
Bu yüzden hiç aldanmadın
hiç de mutlu olmadın...
Ölüm, ömrünün o yalan yarısını senden aldı
Aşka susamış öbür yarısını yakın uzaklıklara saldı
Ölüm yüzünden ne kimsenin kimsesi oldun
Ne de kimse senin gördüğünü gördü
Yaşayan tek yerin o ölü gözlerindi
Karanlık kokulu otlar bu yüzden
bir tek sana el salladı...
ARTIK SOKAĞA ÇIKABİLİRSİN
Evine çağırdın ilkyaz sevinçlerini
çocukluğuna
Yırtıldı gözlerin, içine hayat doldu
o karanlık ışık...
Yükün yok
artık her sabah hoyrat bir özgürlük uyandırıyor seni...
Kalbinde herşey eşitlendi
Haz ve sıkıntı
Boşluk ve güven
Hasret ve ölüm
Gözlerine hastalıklı bir güzellik geldi
Şimdi acı çeken yanınla bile alay ediyorsun...
Kalbine çağırdın herkesi
Kendini bile
Artık sokağa çıkabilirsin
Ömründen düştün kendini
YALNIZLIK KURDU
Simdi sen gideceksin, git
Güzelliğini, ulaşılmazlığını al ve git
Bırak beni eski kışımda
Yarınımı götür
Gençliğin o yara almaz bencilliğine git
İçinde gitgide büyüyen o yalnızlık kurdunu
Güzelliğine dadanan o hastalıklı hüznünü
Bırak ve git...
Kibirli arzularına, altın gölgedeki kusursuz yüzüne
Yillar sonra yaşayacağın
Unutuluşları, o acımasız kışları bırak ve git...
SAKAT SÜVARİNİN KARISI
Meğer çoktan dökülmüş
aynalardan sırlar,
çoktan yayılmış kanser kokusu
apartman
boşluklarına
ve karanlık pencerelerde
eski bir çığlık gibi yaşıyormuş
kadınlar...
Yoksa der miydim anneme
küstah bir
şaşkınlıkla,
bırak artık bu beklemeleri, diye
çünkü güzel günler geride kaldı
beklenen o güzel günler
O da biliyordu oysa
bahtsız kadınlar kabilesinde
ölümün
sıradan günlere paylaştırıldığını,
felaketlerin basit sezgilerle farkedilip
yürek ağrılarını dindirdiğini.
Nitekim vazgeçmişti artık
ipekli kumaşlar dikip
sakat süvariyi beklemekten...
Konuştuk uzun uzun
- balolar, danslar, şenlikler ve
Cumhuriyet...
Sonra başını açmasını
söyledim ona
durdu... düşündü...
ve karanlık anlamları
bırakarak ardından
incecik bir yalnızlık gibi
sokaklara çıktı
hatırladı kendini... ürperdi...
Akşamdı... Bizim gibi adamlar
haber verdi
ölüsünün Mercan Karakolu'nda
bekletildiğini.
Başörtüsünü
ve amelelere Harb-i Umumiyi
anlatan
sakat süvariyi kahveden aldım.
Ne babamın polislere anlattığı
dokunaklı anılar,
ne de kirli deniz kokan
saçları tanık
oldu ölümüne...
Onun ölümü ne kanser,
ne kocası,
ne komşular...
Ölümü, elimde buruşturduğum
bu başörtü
bu baş... bu örtü...
bu baş... bu örtü...
bu baş... bu örtü...
HADİ BULUN EN ZAYIF YERİMİ
Sevim'e
İnsan kendisini merak etmeli;
hem de ölümüne merak etmeli.
Gün bitti işte...
Kim farkında bunun senden
başka...
Herkes bu yenilgiyi nasıl da
rahat kabulleniyor...
Vaatlerini tutmadı gün.
Kimse kendisini merak etmedi.
Sabırsızlığın bundan;
bundan çocuksu hasretin...
Kabullenince herkes yaşamını
sen ortaya kendini koydun...
ve bütün suçlarını üzerine
aldın sonra
Bundan işte
bu çocuksu hasretin
Ve ölümcül bir rulet oynadın
insanlarla
hadi dedin, hadi bulun
en zayıf yerimi...
Ve diktin gözlerini gözlerine
kastın bedenini
yükselttin omuzlarını
Öylece kaldın...
Baktılar sana... Baktılar...
Ama yüreğini bir türlü
göremediler.
BİR DAHA UYANMAZDIN
Martıların sana doğruyu
söyleyecekti
arzu tramvaylarına binmeseydin
Acıların seni yeni bir şehre
götürecekti
Yürüyüşüne vurulmasaydın...
Tuhaf, ele geçmez, tehlikeli bir
hayvandın
Şehrin yaban adamları sana öyle bakmasaydı
uyur, bir daha uyanmazdın...
KURTLARLA VE ANNENLE DANSET
İnsanın annesini sevmesi
kendisini sevmesi değil midir
aslında
Kendi hayal gücünü ve o korkunç
düşlerini
Saatinin içini aç, annen
sana bakacak
Öp anneni, tanrıyı anımsa
Beslenme çantana koymayı unutma
karakutunu
Kurtlarla ve annenle her sabah
dans et
Kurtlarla ve annenle her akşam
dans et...
Sen oradasın
Yazılmamış bir şiir gibi...
Saf ve masum
Bütün öfkem bu sana
Başeğmem ve sonsuzca
arzulamam.
SEVİNÇSİZ ANILAR
Ölümüm kandil olacak
Akşamlar akşamlar akşamlar olacak
Ben bu acılı baloda
Maskesini yitirmiş seferi şair
Ben inançsız yolcu
Bütün istasyonlarda
Kanlı rütbeler takılacak omuzuma
Bir kuşluk vakti dalgın atların hıncını düşünürken
Sen "Yalnızlığın bahçesini sulamış olacaksın"
Ve gidiyorum...
Dudaklarımda bir nergis tadı
Bak, kar izleri örttü bile
Kendini iyi koru, bu kış çok uzun sürebilir.
Anılarım tutkularıma bağlıydı bilirsin
Artık pişmanlık olsa da olur olmasa da.
Ne olursun sen hep böyle kal
Varsın ellerim ellerinsiz kalsın.
"Ölümüm kandil olacak
akşamlar akşamlar akşamlar olacak"
TENİNDEKİ KUTSAL MUM
En ayıp sözcüklerle soyardım bedenini
Düşlerimin teriyle kirletir
En sabırsız, en iştahlı, en yabancı yanımla girer
Arzularımın kanıyla kirletirdim onu.
Oysa kötülendikçe, kirlendikçe yüreğinden
Işımaya başlayan
Hissettiğim en kırılgan bedendi seninkisi
Biterdi sonra her şey
Asıl serüveni başlardı bedeninin
Çekilir bir köşeye seyrederdik
Ayıp, kirli, kötü
Ne varsa
Teninin içindeki pencerelerde yanan kutsal bir muma dönüşürdü
Çekilir bir köşeye seyrederdik...
KENDİNİ SAKLAMA ÇİÇEKLERİ
Biz aşk bahçemizi küçük tuttuk
seninle
içinde güvensizlik ağaçları
küstüm otları
kendini saklama çiçekleri
Özlem kirli bir kan gibi yüreklerimizi
boğmasın
yalnızlık karanlık bir orman gibi
çökmesin içimize diye
Biz aşk bahçemizi küçük
tuttuk seninle